All the artworks used on this blog including the header are produced by Demon Mathiel.
Başlık dahil olmak üzere bu blogda kullanılan tüm görseller
Demon Mathiel'e aittir.

20 Nisan 2010 Salı

aldırmazsan aldırma ama kendini kandırman gerek

uzun zamandır bir bıkkınlık, bir sıkkınlık var üzerimde. yaptığım her şey, günlük rutinlerim, haftalık eğlencelerim ve ya başka neyim varsa hiçbiri tat vermiyor sanki. monotonluktan sıkıldım galiba. ama monotonluğu, düzenli hayatı da kendim seçtim aslında. şimdi bu sıkıntı nerden peydahlandı hiçbir fikrim yok.

kadınlardan korkarım ben. aslında "kadın" olmaları da gerekmez, kendi cinsimden korkarım. sürekli inişli çıkışlı ruh halleri, her şeyi birbirine anlamsız biçimde bağlama çabası, bir an delirecek kadar mutluyken/çok aşıkken/kendini mükemmel hissederken bir an sonra dibe vurmuşca/yanındaki heriften nefret eder halde/ucubeden beter vaziyette hissetmek... yani bunlar kadın cinsinin anlaşılmazlığını açıklıyor bence. hani vardır içinizde hala şu kadınları anlayamayan, kınamıyorum hocam hiçbirinizi. biz kendimizi anlayamıyoruz, siz nasıl anlayacaksınız ?
ben bunu bilimsel bir pencereden bakıp hormon dengemizin dakikada bir manyaklar gibi değişmesine bağlıyorum. bir ayda 6 defa değişiyor ya hormonal dengemiz. saçmalık boyutunda artık. e uzmanlar (ya da her neyseler artık) depresyonu bile hormonlara bağlıyorlarsa bizim psikopat olmamız işten bile değil. işin komik yanı kadın cinsini anlayamayanllar ondan korkarlar ya, hani korku bilmemekten kaynaklanır ya, ben kadınlardan bildiğim için korkarım. kendim kadın olduğum için, ne hissettiğimi, ne düşündüğümü, ne beklediğimi ve iç dengemin nasıl an be an değiştiğini görebildiğim için aynı şeyleri hisseden/düşünen/bekleyen başka birinden deliler gibi korkmam gerektiğini biliyorum. yahu nasıl korkmayayım ? ben kendimi bir anlığına cinayet işleyebilecek kapasitede hissederken ve bunun tek sebebi tüm hemcinslerimde bulunan kadınsal hormonlarken benim gibi bu hormonlara sahip - haliyle aynı şeyleri hissetme olasılığı bulunan bir diğerinden nasıl korkmam ? gece atar kafası, gelir tepeme biner, gırtlaklar beni allah korusun. yapar yani. kimse de "suçlu" diyemez, garibim ne yapsın ? suç onda değil ki, bu örümcek ağı tipli hissiyatında. yaratılış itibariyle dengesiz, elinden ne gelsin ?

biz bu kadar dengesizken, her daim kendi kendimizle savaşırken şu lanet toplumsal yapılar bizi erkeklerden daha dengeli olmaya zorunlu kılıyor ya, ben bunu anlayamıyorum. dediğim gibi, bizim elimizde olan bir şey değil, yapımız bu, e o zaman bizi dengeye davet edip normalleşmeye zorlamanın mantığı nedir ? bence yoktur öyle bir mantık. sen kuşu "ne diye yüzmüyosun lan ?!" diye azarlar mısın ? azarla, deli derler. niye, çünkü kuş uçar, yüzemez. öyle yaratılmış hayvan, belki o da isterdi iki solungacım olsun bir dalıp çıkayım, ama yok. elinden bir şey gelmiyor. kuşu zorlamayan toplum bizden ne istiyor anlamıyorum ya.

of fena dolmuşum ben.



senelerdir internet üstünden konuştuğum bir arkadaşım var (ne tuhaf cümle nan bu). biz bunla sitenin birinde tanıştık, senelerdir de msn üzerinden konuşuyoruz. birbirimizi hiç görmedik ama buna ihtiyaç da duymadık, gelecekte de görüşür müyüz bilmem. bu yüzden olsa gerek, ne düşüneceğini umursamadan rahat rahat konuşurum onunla. ne var ne yok dökerim eteğimdekileri, o anlatırsa ben de dinlerim. junke diyelim kendisine - aklıma başka isim gelmedi, bir ara bu isimleri listelemem gerek :). geçen bu bitmek bilmeyen iç sıkıntımdan bahsediyordum, her şeyin beni nasıl rahatsız ettiğinden, gözüme batmayan detay kalmadığından, kendim dahil her şeyden nasıl bıktığımdan. bana ;

"- Luna bir şey sorucam sana." dedi
"- sor." dedim.
"- eğer bana anlatmadığın bir şey yoksa sen galiba 7 - 8 aydır kimseyle sevişmedin." dedi.
yani bu bana bir an garip geldi. onun oturup çeteleyi tutmuş olması değil tabi, benim cidden 7 - 8 aydır kimseyle bir şeyler yapmamış olmam. burdan bakınca o kadar uzun süre gibi gelmiyordu ama başka biri söyleyince farklı oluyor. "o kadar olmuş mu be ?" dedim kendi kendime.
"- heralde oldu o kadar." dedim. "hayırdır, bende kalmaya niyetin var da yalnız uyuyamıyor musun ?"
"- yok." dedi. "daha ciddi bir şey diyeceğim. bence senin tüm bu sıkıntın bundan kaynaklanıyor."
oha, dedim önce içimden. sonra düşündüm de... ben yatıp kalkıp ağzımı açabildiğim her yerde seksin ne kadar doğal bir ihtiyaç, ne kadar önemli bir gereksinim olduğunu, bunun ayıplanmaması gerektiğini, insanın - ve diğer tüm canlıların - doğalarına aykırı hareket edemeyeceklerini, bunu istediği zaman yapmanın insanın kendisine kaldığını ( hani "evlendikten sonra" durumu ) ama ne olursa olsun bunun doğal bir şey olduğunun gözardı edilmemesi gerektiğini falan filan bildiriyorum. ama bunca bildirime rağmen ben kendimi bunun tamamen dışında tutuyordum son zamanlarda. hani ben yapmadığım sürece doğal gibi. ama aslında saçmalık bu, ben bir bakıma kendimi kısıtlıyorum. elimde olmadan yapıyorum bunu, vallaha billaha içimden gelmiyor ama ne olursa olsun... yemek içmek gibi bu da. eksikliği insanın hayatının her noktasına yansıyor.
"- doğrusun junke." dedim. "var mı tanıdığın, bu işlerden anlayan biri ?" sonra bunun üzerine geyik yaptık falan filan. ama...
belki ben takıntılı olmaya başladım ama gene başımı yastığa koyunca düşündüm. başka birinin sıcaklığını hissetmeyeli gerçekten 7 - 8 aydan fazla olmuş. ki alelade birinin sıcaklığını hissetmeyeli bir yılı geçmiş. benim için özel olabilecek kimse girmedi hayatıma bu sürede, olanı da ben defettim zaten. ama en boktanı junke böyle deyince bir arayışa girdim kendi çapımda, olur olmaz heriflere bu gözle bakmaya başladım. hayır ben sırf bu adam bana bunu dedi, aklıma soktu diye gidip olur olmaz birinin altına girmem umarım.

dedi Luna beybi ve anlatacakları içinde, arkasına baka baka gitti bu defa... zavallı.


bi de : ben bir önceki yazıyı neredeyse sadece meg hakkında mı yazmışım bana mı öyle geliyor ? hakkında bu kadar uzun yazdığımı farkedince gene altıma sıçtım. rahibe hayatı yaşayacağım diye milletin karısına kızına bulaşmanın alemi yok. dağlara taşlara...