All the artworks used on this blog including the header are produced by Demon Mathiel.
Başlık dahil olmak üzere bu blogda kullanılan tüm görseller
Demon Mathiel'e aittir.

13 Nisan 2010 Salı

gerçeklerin arkasında, çelişkiler var sonunda

azap dolu bir sınav haftası geçti gitti. Luna bu defa da ölmedi sağ kaldı, çok yaşasın !
xeal sevgilisiyle atışmış, o yüzden birkaç gün bende kaldı bu arada. seviyorum bu hatunla aynı evde kalmayı. her ne kadar alakasız bölümlerde okusak da onunla birlikte ders çalışmanın tadı başka bir şeyde yok. haklı olarak tamamen ilgisiz derslere çalışıyoruz, ama aynı oda içinde konuşmadan ayrı ayrı saatlerce çalışabiliyoruz. mükemmel bir motivasyon yakalıyorum bu hatunla. keşke her sınav döneminde kavga etse şu sevgilisiyle.
evet bunu isteyecek kadar da kötüyüm nıhahaha.

dün rinch'le, rinch'in fotoğrafçılık topluluğuna dahil olduklarını öğrendiği ve üşenmeyip buluşma ayarladığı kızlarla tanışmaya gittik - ne işimize yarayacaklarsa. gitmez olaydık, sanat bizim neyimize.
biri ince uzun, biri kızıl saçlı iki kız. ikisi de birbirinden entel birbirinden sanatçı ruhlu maşallah. anlamsız bir şekilde bukowski'den ve fatih akın'dan bahsettik. aslında onlar bu kişilerden bahsedip kendi çaplarında "bak ben ne entelim, bende hayvanlar gibi kültür var, amma da çok yönlüyüm, yanımda ezilin önümde eğilin köpekler." dediler, rinch de "eğileyim anam sen iste yeter." dedi. ben sıkıldım, rinch bunlara yavşadı, bunlar da bana insan demeye bin şahit isteyen toplumsal atık muamelesi yaptılar. ben laf soktum, bana "biz üçümüz bu gece grup yapıyoruz, sen fazlalıksın." bakışları attılar. bir ara rinch'e (bana değil) topluluğun hangi alanlarında eğitimleri olduğundan bahsediyorlardı ki uzun olan elini kaldırıp arkadan birini çağırdı yanımıza.
"- bu meg. konsept ve renk dengesi eğitimlerini veriyor."
normal bir insanla karşılaşma umuduyla başımı kaldırdım ve yüreğime indi. gelen kız şu benim otobüste karşılaştığım kız. önce inanamadım, tekrar tekrar bakıtım yüzüne, bir ara karıştırdığımı düşündüm ama yok. resmen o. bu yüzden bu kıza artık isim bulmam gerektiğine inandım. neyse kız geldi, ben utancımdan bakamadım yüzüne. neler düşündüm kızın hakkında ya, neler geçti aklımdan, kendimden şüphe ettim bir an kız yüzünden.
neyse, boşver gitsin dedim, sakinleştim bunlar topluca konuşurlarken. fotoğraf makinelerinden bahsetmeye başladılar, hangisi iyiymiş, ne kadarlık bir makine iş görürmüş vesaire. rinch abisinin makinesini, objektiflerini falan anlattı. ben öyle fransız gibi dinlerken bir ara meg bana döndü,
"- senin kendi makinen var mı Luna ?"
yani tokat atsa bu kadar şaşırmazdım herhalde. ben adımı bile söylememiştim kıza, kimse tanıştırmamıştı ki bizi.

sonra tuhaf bir şey hissettim, sanki bir şeyleri kurcalamamam lazımmış gibi. fazla merak etmemem lazımmış, düşünmemeliymişim gibi. aylardır kendi kendime kaldığımdan beri ve hayatıma uzun soluklu kimse girmediği için düşünecek pek bir şeyim yoktu. bende durup durup geçmişi gözden geçiriyor, o da yetmediğinde gündelik olaylara takıyordum. oturup eleyip eleyip dokuyordum her detayı, sonra da sıkıntılar basıyordu haliyle, bunalıyordum. üstelik her ayrıntıyı o kadar çok düşünür olmuştum ki artık her şeyi kontrol altında tutmak istiyordum neredeyse. işte bu diktatör havam bir anda değişti, sanki kendimi akıntıya bırakmaya karar verdim bir anda. her detayla uğraşmaktan ne kadar yorulduğumu ve artık düşünmek istemediğimi farkettim. ya da beynimde uykuda olan bir bölge açıldı, biraz daha yoğun bir his olsaydı erdiğimi sanardım. herkese olmuştur bu, yapbozun eksik parçasını bulmak gibi, unutulan bir şeyi hatırlamak gibi. öyle bir his işte.



meg geldikten sonra en aşağı yarım saat daha kaldık kızlarla. hep meg'le konuştum bu sürede, aslında o benimle konuştu daha çok. rinch'le kızlar da rahat rahat şevişme pozisyonlarına karar verebildiler. bir ara meg'le sustuğumuzda rinch kızlara sarhoşluk anılarını anlatıyordu. yarabbim ne rezil herif oldu bu çocuk.
dolu dolu konuştuk meg'le. çok rahat iletişim kurabilen, hele yeni tanıştığım kişilerle uzun soluklu konuşmalara dalabilen biri olmamama rağmen o beni açtı sanki. hiç rahatsız olmadım konuşurken, hiç yabancılık hissetmedim. konuşmamız kendiliğinden şekillendi, bir ara kendimi evi temizlerken laptopumu kitaplığın üstünden yere düşürüp nasıl parçaladığımı anlatıyordum mesela - ki bu tip şeyler bence kişisel alandır, pek anlatmam. nerede oturduğumu söyledim, bana yakın bir yerlerde kuzenlerinin oturduğunu söyledi, hiç şaşırmadım :). ailemin nerede oturduğunu, hangi bölümde okuduğumu, yalnız yaşadığımı, kekin ve makarnanın her türlüsüne bayıldığımı söyledim. o da bana izmirli olduğunu ama ailesinin geçen yıl çeşme'ye yerleştiğini, yurtta kaldığını ama aslında orada pek kalmadığını, büyük kuzeniyle pek geçinemediğini ama yurdu sevmediği için genelde katlandığını, benden bir yaş büyük olduğunu, doğal sarışın olduğunu ama kendi saç rengini sevmediği için daha açık sarıları tercih ettiğini çünkü koyu renk boyadığında diplerinin iğrenç olduğunu, iflah olamz bir meyve tüketicisi olduğunu ve fransızca konuşabildiğini anlattı. fotoğrafçılıkla ne alakaları var bilmem ama bunlardan bahsettik.

sonra kızlar derse gideceklerini söylediler, ben eve gitmeye niyetlendim, rinch de bana yemek yapmayı vaadederek bana gelmeye niyetlendi. vedalaşırken meg numaramı istedi, ben numaramı verirken şu sırık kız,
"- iyi kaynaştınız siz de." dedi. salak ve yapay kızıl arkadaşıyla hain dostum rinch de güldüler buna. ben döönüp cins cins kıza baktım ama meg,
"- gerçekten öyle. insanın Luna gibi keyifle muhabbet edebildiği birini bulunca kaçırmaması lazım." dedi hiç istifini bozmadan.
ben de orada aptallar gibi kızardım. bazen kendimi hiç anlamıyorum. fuck you Luna bish !
zaten sonra rinch bütün akşam başımın etini yedi "sen kızlarla bu kadar iyi anlaşırdın da bana niye hiç hayrın dokunmadı? amma çok konuştunuz kızla, biz de seni asosyal sanardık. numaranı verdin facebooktan da eklersin artık. koptunuz gittiniz dünyadan zaten. yani kız olmasa birbirinize yazdığınızı falan zannederdim. xoxo. " yok dalmışm gitmişim, acaba kimleri düşünüyormuşum diye pis pis dalga geçti durdu. ciddiye almadım tabi, rinch benim onun geyiklerini umursamadığımı bildiği için her konuyla ilgili benle dalga geçmeyi kendine hak görüyor. hiçbirinde ciddi değildi, bende ciddiye almadım, gerçekten. ama akşam olup da yattığımda sanki bir yerlerde bir şeyler yanlışmış gibi geldi. yanlış değil de farklıymış gibi daha çok. işin kötü yanı düşündükçe meg'in beni yokladığına, ne bileyim hafiften yazdığına karar verecek gibi oluyorum. hele o son cümlesi neydi öyle, yok Luna gibi keyifle sohbet edilen birini kaçırmamak falan. yani bu erkeklerin kullandığı tipik çaktırmadan asılma cümlelerinden değil mi ? of giderek paranoyaklaşıyorum ben ya. damn you Luna !

ama o sebepsiz/anlamsız aydınlanma hala devam ediyor içimde. dünden beri daha kaygısız daha umursamaz daha rahat oldum sanki. güzel güzel bu.

oww yeah !