All the artworks used on this blog including the header are produced by Demon Mathiel.
Başlık dahil olmak üzere bu blogda kullanılan tüm görseller
Demon Mathiel'e aittir.

19 Mart 2010 Cuma

her masal masalımsı bir ütopyadır

herkesin deliler gibi sokak sokak aradığı bir şey var - mükemmel ilişki. aslında herkesi bunun bir ütopya olduğunun bilincinde bence, yine de bir umut arıyorlar işte gariplerim. bu mükemmel ilişki tanımı herkese göre biraz farklılık gösterse de temelde beklentiler aynı, bense hiçbir ilişkide bunların karşılıklı olarak karşılanabildiğini görmedim.
düşünün ki biri var, eli yüzü düzgün, sizle de ilgileniyor. sizde de az çok kıpırtılar var bu şahsa karşı, ama kimdir nedir ne ister ne bekler bilemiyorsunuz. bir şeylere başlamadan önce bunları konuşmak ne güzel oldurdu değil mi ? böyle oturup birlikte önce ilişkinin taslağını çizseniz, siz ne istersiniz, o ne verebilir, o ne düşünür, siz ne yaparsınız konuşsanız falan ne ballı olurdu ha ? karşınızdakini bilerek hareket ederdiniz değil mi ? her şey "mükemmel" olabilirdi belki o zaman ?
ben söyleyeyim, bok gibi olurdu. hatta bir boka da benzemezdi, tecrübe konuşuyor.

birkaç yıl önce bir çocukla tanıştım. ortak bir arkadaşımızın doğun günüydü doğru hatırlıyorsam, çocuk benim az buçuk tanıdığım haddinden fazla salak ve takıntılı bir kızla çıkıyordu. çocuğa acıdığımı hatırlıyorum o güne dair - zira çocuk fazla iyi niyetli görünüyordu, kızın çocuğu iyi cins köpek yerine kullandığını düşünmüştüm. ama sadece bu kadar, o dönemde son derece müthiş erkek arkadaşım ve onun büyük patlama yapacağını idda ettiği piyasa usulü rock grubunun yarattığı debdebeye çok kaptırmıştım kendimi, başka kimseyi görmüyordu gözüm.
bundan birkaç ay sonra alsancak'ta karşılaştık. onun ilişkisi yeni bitmişti, toparlanma dönemindeydi galiba. bana gönderdiği gayet bariz sinyalleri algılamam rağmen aldırmadım, zira bu defa da bir bok olamayacak erkek arkadaşım ve onun haddinden fazla dandik rock grubuyla olan ilişiğimi kesme derdindeydim. ayak üstü sohbet ettik ve yollarımıza gittik.
beş altı ay kadar sonra yeniden gördüm onu. bu görüşümde manyağın teki olan eski erkek arkadaşım ve hararetli ayrılığımız -bunun yanı sıra o dangalak herifin bir boka yaramaz rock grubunun hayali ihtişamından uzak kalmanın verdiği ızdırap- üzerimden buldozer gibi geçmişti, yıkıntı haldeydim, gözlerim etrafta insan arıyordu. ben gidip konuştum onunla, etrafındaki arkadaşlarına beni tanıştırdıktan sonra -ki sadece adımı biliyordu- numaramı aldı ve beni ertesi gün arayacağını söyledi. dediğini de yaptı, kordon'da bir cafede oturduk, 6 - 7 saat falan. hiç aralıksız konuştuk bu sürede. benim konuşmaya ihtiyacım vardı zaten, karşımdakinin kim olduğunu umursamadan -ki umursayacak halde değildim- aklımda ne varsa anlattım, rüzgar ne tarafa eserse o yöne gittim açıkçası. o da nazlanmadan takip etti beni, çenelerimiz ağrıyarak çıktık o cafeden.



ertesi gün ben aradım, bu defa yürüyüş yaptık sahil boyunca, yine konuşarak. yine umursamıyordum karşımdakinin kim olduğunu, ama bu defa onun anlattıkları da ilginç gelmeye başlamıştı. bu şekilde bir haftaya yakın her gün buluşup saatlerce konuştuk işsiz güçsüz gibi. konu genel anlamda ilişkilerdi, ben biten ilişkimi o takıntılı eski kız arkadaşını anlattı. fikirlerimiz uyuşuyordu, ikimiz de sahiplenme denilen olgunun ilişkilere en büyük yıkımı getirdiğinde hemfikirdik. zaten çoğu konu da da hemfikirdik. kafamızda oluşturduklarımız aynıydı bu konularda, ben de yavaş yavaş karşımdakini görmeye başladım. beklenen oldu, bu uzuuun konuşma terapileri sonunda biz -yaygın deyimle- çıkmaya başladık.
ilk başlarda her şey güzeldi, konuşurken birlikte çıkardığımız mükemmel ilişki(!) profiline aykırı davrandığımızda birbirimizi uyarmaya başlamamız dışında. sonra bu uyarıları sallamamaya başladık, gerçekten işler sıkıcılaşmaya başlamıştı çünkü. sürekli iki kişinin (biri kendiniz biri sevgiliniz) gözetimi altında ne kadar doğal davranabilirsiniz ki ? bir süre sonunda sallamamak normal bence. kulağa müthiş gelen "karşındakini bilerek hareket etmek" olayı sıkıcılaştırıyor çünkü, bir tanıma bir çözme devresi kalmıyor ortada, bana göre işin eğlencesi olan kısım bozulmuş oluyor. daha da fenası insan bir olaya vereceği tepkiden çekinmemeye başlıyor "nasıl olsa beni biliyor" diye. saçmalık.
neyse, zaman içinde benim o sahiplenmekten ve sahiplenilmekten nefret eden terapist kılıklı sevgilim tuhaflaşmaya başladı. örneğin, çıkmadan önce "eski sevgiliyle görüşme" olayına gayet sıcak bakan adam, önce huzursuzlandı. sonra trip atmaya başladı. sonra laf çarpıtmaya çevirdi triplerini, en sonunda biz manyak gibi kavga etmeye başladık. hani görüşmek dediğim de yolda karşılaşıp selam vermek, hal hatır sormak, ne olabilir ki bundan ? benzer durumlar bende de görülmeye başlandı bu sürede tabii ki. ilk başlarda yanımdan milim ayrılmayan adam sonraları benim dışımda herkesle takılmaya bayılır oldu - ben de bunu kafaya takar oldum haliyle. her görüştüğümüzde başının etini yer oldum bu konudan dolayı, "sen herife bir güzel dakika geçirtmezsen adam da gelmez yanına tabii" diyorum şimdi düşününce. komik.
gün be gün arttı bu kavgalar, dozu şaştı iyice. öyle bir noktaya geldik ki en sonunda, o oluşturduğumuz "mükemmel ilişki" profili sadece birbirimizin canını yakmak için kullanılır oldu, kavga malzemesine dönüştü.
sonuç mu ? ayrıldık tabii ki. birbirimizin canına okuyarak hem de.



şimdi düşünüyorum da, mükemmel ilişki diye bir şey yok hocam. hala içinizde bunu arayanlar varsa ben söyleyeyim yok öyle bir şey - olmayacak da. iki taraf da buna inansa da, bunun için çabalasa da hiçbir ilişki kalıba sığmıyor, bir yerlerden taşıyor işte. o yüzden esnek tutmak lazım bu işi. hem kendini hem karşındakini rahat bırakmak lazım, fazla düşünmemek lazım. sen neyin doğu olduğuna inanırsan kozmik güçler onu yalanlayacak bir şey çıkarıyor karşına, bu yüzden kafada pembe panjurlu ev tablosu çizmemek lazım. onu tabloya bakıp bakıp ağlayacağına yanındakiyle temiz temiz mutlu olmak lazım. esnek olmak lazım. mükemmel ilişki diye bir saçmalık gerçekten varsa eğer, buna ancak bu yolla ulaşılır derim ben.

belki böyle planlı programlı başlamasaydık yürürdü diyorum bazen, aklıma geldikçe. sonra da s.ktiret diyorum, olacak olsa her koşulda olurdu zaten.